Kayıtlar

Temmuz, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Nerede O Eski Bayramlar?

Resim
*  Eskiden büyüklerin eli gerçekten öpülürdü, şimdi sadece çeneye konuyor sonra alına gidiyor.  *  Eskiden ne kadar misafir gelirse o kadar yüzler güler ikramlar yapılırdı. Şimdi maazallah biri gelecek nereye gitsem diye günler öncesinden planlar yapılır oldu. (Tatile gidilmeyecekse de, şuradayım buradayım, yazlıktaydım diye sosyal medyadan anında yer bildirimi yapılıyor.)  * Eskiden bayrama bir hafta kala adeta temizlik haftasıydı. Bu arada baklavalar börekler tepsi tepsi elle açılır hazırlanırdı. Şimdi benzerleri yapılsa da tamamı hazır ya da malzeme hazır alınır.  * Eskiden çocuklar bayramlıklarını bir gün önceden yatağın altına koyarlardı. Şimdiki çocuklara bunu anlatmak çok zor.  * Eskiden eşe dosta bir hafta önceden tebrik kartları gönderilirdi. Şimdi sağolsun (!) sosyal medya, tek ve genel bir bayram mesajı ile, bu işi hallediyor. Birde resimliyse tamamdır.  * Kesinlikle çok erken kalkılır sabah namazına giden beklen...

Şiddetin Anatomisi

Resim
Kadın erkek kelimesi bir araya gelince nedense hep eşitlikten bahsedileceği düşünülür. Oysa görünen odur ki, eşitliğe sıra gelinceye kadar, kat edilmesi gereken daha çoook yol vardır.  Zira insanlığın a ya  çıkıp, neredeyse Mars’ta hayat bulduğu bu yüzyılda dahi, kadının yaşadığı şiddetin, kaldığı yerden, devam ettiği görülür. Bir görüşe göre; kadınla erkek arasında bitmeyen bu çatışmanın adı psikolojik güç savaşıdır. Yine aynı görüş, “eğer öyle olmasaydı, aynı fiziki şartlarda olmayan, güçsüz ve güçlü iki farklı taraf neden savaşsın?” der. Üstelik birbirlerine, hayati bağlarla bağlıyken ve türün devamı için birbirlerine bu kadar muhtaçken?  Bu iki cins arasındaki en büyük sorun, onlara verilen toplumsal rollerden kaynaklanmaktadır.  Yani, kadın güçsüz olduğu için edilgen olmaya, erkek, güçlü olduğu için, etken olmaya itilir yaşam boyu.  Alileler olarak, cinsiyete göre yüklediğimiz rollerle, bir tarafı sürekli sindirirken, diğer tarafı kendi el...

İşimiz Gücümüz Fallar Burçlar

Resim
Hayatta birçok şeyin bir ivmesi muhakkak vardır ve sen ne kadar zorlarsa zorla kendini hırpaladığınla kalırsın. Bazıları bu ivmeye “kader” der ve kolaya kaçıp, hazır böyle bir günah keçisi varken her şeyi ona yükler. Arkasından da sözlerle destekler; “kaderimde varmış, kader kısmet, alnımın yazısı, yazım böyleymiş…”  Oysaki yapılması gereken; sadece olmuyorsa vazgeçmektir.   Yani, herhangi bir konuda, elinden geleni yaptığın halde olmuyorsa, bunu kadere yüklemeden ya da kaderi karıştırmadan başka bir plana geçilmelidir. Aksi halde yapamadıklarımıza ve başaramadıklarımıza “kaderim böyleymiş” diyerek kılıf uydurmuş oluruz ki, buda harekete neden geçemediğimizi, rahatlatıcı bir şekilde açıklar bize.  İnsanın her hareketinde bir reddediş, bir kendine toz kondurmama, bir yaradılış bencilliği vardır. O yüzden canlı bahaneler bulamazsak soyut bahanelere sarılı veririz hemen.  Aslında neyse ne? Kaderi fazla kurcalamamak, rahat bırakmak lazım. Kaderin...

Farklı Olmak ya da Fark Yaratmak

Resim
Olduğundan farklı görünme isteği, insan zihnindeki ne tür boşluklarla açıklanabilir?  ‘Öteki herkes’ olmayı başaramamışken, bari ‘herkes’ olayım düşünce tarzı, her gün biraz daha uzaklaştırır bizi kendimizden.  Duygu yoğunluğu yaş dönemlerine göre farklılık gösterse de birilerine benzeme isteğinden, bir türlü kurtaramayız kendimizi. Entel ya da daha kaliteli görünme ya da daha havalı veya varlıklı görünme gibi, insanı bitiren cinsten çabalardır bunlar.  Ona buna benzeme, hayranlık, taklit derken, asıl benzememiz gereken, kendimizin olduğunu akıl edemeyiz. Bir şeyler olabilmek için önce kendimiz olmamız, sonra da kendimize fark katmamız şarttır. Eksiğimiz fazlamız nedir? Nerede durmalı nerede devam etmeliyiz?  Hırsla ulaşmak ya da olmak istediğimiz şeyden önce, oraya giden yolları öğreniyor muyuz? Kimiz? Kaç kişiyiz?  Başarıya özenmek yerine, başarılı olmayı istemeli insan. “ Bir gün, herkese yirmi dört saattir.” zira.  Yani bütün mes...

Belki Bir Gün

Resim
Hayatımızın, odak noktasına getirip yerleştirdiğimiz, bazı kavramlar vardır. Bunlardan bir de “bir gün” dür. Çözemediğimiz konular karşısında çoğunlukla susar ve bekleriz. O günü bekleriz. Hele o gün bir gelsin?  İşimizde birine kızar, ‘ben sana bir gün göstereceğim’ diye hırslanırız içimizden. O an çıkış yapamayız çünkü. O bir günü bekleriz.  Yakınımızdan birine kızar, ‘bir gün görecek herkes, benim kim olduğumu.’ der beklemeye alırız tekrar kendimizi.  Yine, bir güne ertelemişizdir her şeyi.  Bizi kestirmeden, kolaya götüren bahanelere inanırız.  ‘Sular kesikti arayamadım’ demek, gün gelir, kolay hatta mantıklı gelir bize. Hedeflere ulaşmanın uzun ve yorucu yolunu biliriz de yine de kestirmeden gitmeye çalışır, hayatımızı emanet hayatlara tutunarak devam ettiririz. Nasıl olsa o beklediğimiz bir gün gelecek (!)  İşin ilginç yanı, aynısını kendi hislerimize karşı da yaparız. Hesaplarımızı, düşlerimizi, karalarımızı sürekli...