Bahanelerinizden Kurtulun
Bahane uydurmak aslında, insanın
kendi boşluklarını doldurma ihtiyacından kaynaklanır. O boşluklar; kimi
zaman kendine güvensizlik, kimi zaman kendini yeterince tanımama ve kendine
vakit ayırmama sonucu kendini ihmal, geç kalma ve benzerlerinden geri kalma
endişesi ile oluşan boşluklardır. Bunları doldurmak zordur bu yüzdendir ki
eleştirilmekten hiç hoşlanmayız. Çünkü eleştirilen konuların çoğu, rahatsız
edici bir şekilde, tam yerine isabet eder.
Yolda giderken bir tanıdığımız; 'kötü görünüyorsun'
dese içten içe bir çökme yaşar, bunu kabul etmek istemeyiz. Bunun en
önemli göstergesi hemen savunmaya geçiyor oluşumuzdur. Maddiyata atabiliriz
suçu mesela. Ya da kiminle karşılaştırılıyorsak, 'onun şartları bizde yoktur'
diye geçiririz aklımızdan. Hatta, aynı şartlara bir sahip olabilsek, neler
başaracağızdır neler...
En çok kullandığımız savunmalardan biri de '‘hele bu
işi halledelim de ona da sıra gelecek elbet' ’demektir. Bu ise aslında,
ertelemeye uydurulmuş bir kılıftan öteye geçmez. Oysa, her şartımız aynı olsa
bile, başaracağımız hiçbir şey yoktur ortada sıra hiç gelmez. '‘Aynı tas aynı
hamam. ‘dır. ’Çünkü plan yoktur, kendimizi tanıma, neler yapabileceğimizi ya da
yapamayacağımızı bilip bilmeme gibi bir farkındalığımız oluşmamıştır. O halde
suç bizim değildir işler kötü gidiyorsa. Suç sistemindir! parasızlığındır,
vakitsizliğindir. …Bizim dışımızda her ne varsa, onundur suç!
'Hoca bize takmıştır' mesela, sevgilimizin gözü hep
başkasındadır, terfi ettiyse kesin torpili vardır, ev aldıysa kesin bir yerden
para kalmıştır... Sadece biz değilizdir ki sıkıntı çeken, herkes aynıdır.
Öte yandan, en büyük sorumlu olarak seçip, her suçu
üzerine attığımız maddiyat; kafa yapısı değişmediği sürece şartlar değişse
bile, birkaç beden büyük elbise gibi duracaktır üzerimizde... Hadi giydik
diyelim bu elbiseyi; bilinçlenme, zaman isteyecektir elbette. O yüzden
bahanelerin aslında ne kadar yersiz olduğu ve sadece kendimize kalkan olarak
kullanmaktan öte geçmeyeceği apaçık ortadadır. Dünya bizim etrafımızda dönmez,
o kendine döner. Neden görmemekte ısrar ederiz ?
Belki de görmesine görürüz de, sivrilen yönlerimizi
törpülemekte çok zorlanırız. Çünkü kendimizle yüzleşmek, eleştirileri hoş
görmek, biraz ağırlık yapar insana. Üstelik, hayat amacımız olan,
‘'sevilme ve kabul görme ‘ihtiyacı' na terstir esnek olmak...
Bir diğer tepki; eleştirilere direk karşılık vermektir
ki, esnek değilsek, vakit kaybetmeden aynı şekilde iade ederiz. Misilleme, en
öç alıcı yöntemdir burada. Başkasının açıkları bize, biraz hüzünlü de olsa zevk
verir. Kendimize dönüp bakmayı ya da yüzleşmeyi reddedecek kadar gergin olmanın
sonucudur bu zevk.
Peki, her bahanenin arkasındaki neden haksız mıdır?
Belki haklı nedenlerimiz vardır da gerçekten ve bunu herkes bilir ama biz daha
yüksek sesle söylersek, birilerinin dikkatini farklı yöne çekerek kendimizi
mutlu hisseder, eksik yönlerimize ya da kabul etmek istemediğimiz
özelliklerimize kılıf uydururuz. Burada haklı da olsak, savunmalarımız gerçek
anlamından, yanlış olana evrilir.
Oysa ki, iyi olanlar kadar, olumsuz olan yönlerimizi
de fark edip kabul edebilmeliyiz ki; her konuda mükemmel olmayı istemek yerine,
var olan enerjimizi, güçlü olduğumuz yeteneklerimize yönlendirerek
harcamayı bilelim. Aksi halde, sarıldığımız bahaneler, eksikliğimizin bize verdiği
sıkıntılı ağırlık ile eşdeğerdir. Normal düzeyde sağlıklı bir insan bile, neden
sıkıntılı ruh halini yaşamak istesin?

Yorumlar