Gündelik Hayata Dair…
Gündelik hayatta, uzak durulması gereken, ağzımızın
tadını bozan şeyler vardır; Bunların en yaygını dedikodu dur.
Çok yakın ve samimi olmadığımız ortamlarda, birinin hakkında konuşma ya da buna
izin verme cesaretidir dedikodu. Hızlı yayılıp geç unutulur, etkisi yıkıcıdır.
İş, aile, çevre, komşularımız ve veya sokaktaki
sıradan insanlarla bile muhabbet ettiğimizde fark etmeden lafın içine
çekildiğimiz durumlar, az değildir. Bir süre sonra ise, biz söylemişiz
gibi, gelir üzerimize yapışıverir kelimeler. Artarak çoğalmıştır üstelik!
Öylece kalakalırız. “Ben tam olarak böyle dememiştim, falan filan” diye
çırpın sakta ortamın bir parçasıyızdır artık.
Belki gerçekten demedik ama, kimin umurunda? Diyen
kişiyle birlikteydik. Onu dinledik ve belki o an teselli etmek için başımızı
salladık. Sırtını sıvazladık. Çünkü kötü görünüyordu ve buna çok ihtiyacı
vardı. Hepsi bu!
Burada dikkat edilmesi gereken “ben asla dedikodu
yapmam “demek yerine (zira bu mümkün değildir.) dedikoducu insanlardan mümkün
olduğunca uzak durmaktır. İlişkilerimizde dengeyi ve tutarlılığı sağlamak, her
paylaşımın her ortamda yapılmayacağını bilmek demektir. Dedikodu bile, çok
samimi ve yüzümüze vurulmayacağına emin olduğumuz ortamlar ister. Ki bu durum,
dedikodudan ziyade şekil değiştirerek, bir iç dökme ya da hayal
kırıklıklarımızı anlatma durumuna dönüşecektir. Ve kimseye zararı yoktur.
Gündelik hayatımızda ki kişisel hatalardan bir diğeri
ise, gereksiz iyi niyet’ lerimizdir. Tüm samimiyetimizle sevdiklerimizin yanlışını
düzeltmeye çalışıp zarar görmemesi için belki, birçok nasihatte bulunuruz.
Sevgi ve iyilik pıtırcığı olup adeta, ara buluculuğa soyunuruz çoğu
zaman. Bir tarafın kötü niyetli olmadığını ya da kalbinde kötülük
bulunmadığına, diğer tarafı inandırmaktır amacımız. İşte tamda bu, büyük
hatadır. Çünkü bazı ortamların, iyi niyet dahi götürmediği bir gerçektir. Zira
kimse, kimseyi terbiye etme ve akıl verme misyonuna sahip değildir. Hele
hele iki iyi arkadaş, iki kardeş, iki sevgili, anne ve çocuğu, evli iki insan
gibi bağlarla bağlı kişiler için tartışmalarının tamda ortasında durmak ve akıl
hocalığına soyunmak, bir gün kendi sözlerimizle baş başa kalma riskini göze
almak demektir.
Bazen en güzeli, sadece iyi bir dinleyici olmaktan
geçer.
Uzak durulması gereken ortamlardan bir diğeri; ‘sürekli yakınan ‘tiplerin olduğu ortamlardır. En
yakınınız bile olsalar, arkanıza bakmadan kaçıp kurtulun onlardan! Çünkü bu
tiplere göre, felaketler olacak, dünya değişecek, krizler olacak, acılar
yaşanacak, açlıklar olacaktır. Elindeki olumlu değerleri asla görmez ufacık
minicik bir karamsarlığı dağ gibi çıkarıverirler önüne. Dünya sadece kendi
etraflarında döner ve sadece kendi dertleri derttir. Çünkü insanlar onlara göre
güvensiz ve kötüdür. Kimse kimsenin dostu değildir. O yüzden, kabul etmeseler de sadece
kendilerini düşünürler.
Her konudan yakınacak bir şeyler çıkaran bu türlerin
olduğu ortamlar, insanın yaşam enerjisini alır, kurduğu güzel hayalleri yerle
bir eder. Hayata karşı endişeli ve kaygılı bakışları, etrafa yayılıp, bunalımın
derinliklerine anında çekiverirler.
Oysa ki; dünyanın belki bir yerinde kim bilir ne
acılar ne sıkıntılar yaşanmaktadır. Başkasına muhtaç olacak kadar sağlığı
yerinde olmayan ya da sadece karnını doyurmaktan başka amaç edinemeyen üçüncü
sınıf ülkelerde yaşayan insanlarda, aynı gezegende aynı insani haklara sahiptir
örneğin.
Aslolan, her şeye rağmen, önce sahip olduklarımızın
değerini bilip daima üzerine ekleyerek ilerlemeyebilmektir. Bunun için, göz
ardı ettiğimiz artıları bir düşünelim; sağlıklı bir beden ve ruh, aile,
çocuklar, arkadaşlar, sevdiklerimiz, iş hayatımız, umutlarımız.
Hayatta, olumsuzluklar hatta felaketler elbette ki
olasıdır. Ama onları beklercesine çağırmak ve kendini dış dünyaya kapamak
kısacık hayatımızın içine etmekten başka bir şey değildir. O nedenle,
etrafımızda ve kendimizde negatif ve bizi aşağı çeken ne varsa, geç olmadan
üzerimizden.
Zaman denilen şey; yolun sonuna yaklaştıkça ne kadarda
kıymetlenir! O sona hiç yaklaşmak istemeyiz. İç çekerek bakarız hayatının
baharındaki gencecik insanlara. Çünkü, daha yapacak çok şeyimiz, görecek
çok yerimiz var. Mutlaka vardır da zaman kalmamıştır işte!
Bakışlarında umut ve parlaklık olan, geleceğe güzel
bakan insanlar aynı zamanda sohbeti güzel olan insanlardır. Etrafımızda bu tür
insanlara tutunmak dileği ile…

Yorumlar