Mutluluğun Formülü
Baştan söyleyeyim böyle bir formül
ya da sır yok! Şöyle yaparsan ya da böyle yaparsan mutlu olursun diye bir tanım
yok!
Kişisel gelişim kitaplarının
birçoğu mutluluğa giden yolları madde madde anlatır ve bunun adeta formülünü çıkarıp
önümüze koyar.
Gelişim süreci, farkındalık, yaşam
kalitesi gibi kavramların hayatımıza girişinin yaklaşık on yıl öncesine
tekabül ettiğini düşünürsek, özellikle ilk zamanlar olmak üzere, yanlış bir
algının oluştuğu ve hala o algının birçok kişide devam ettiğini söyleyebiliriz.
Bunun nedeni ya da sorumlusu; her
yeni şeyi, düşünmeden yanlış anlamaya eğilim ve bir çıkış yolu arayışının
olması ve çoğunlukla da yazan kişilerin, sektör haline gelen bu konudan pay
kapma adına belki de şişirilmiş ifadeleridir. Sanki istediğin ne olursa ve ne
kadar büyük olursa olsun; (mevki, para, ev…) Yeter ki derinden iste, bir
zaman sonra o evrene mesaj olarak gideceği için, sonrasında onu elde edeceğin
vaadidir. Başarıyı pekte tecrübe etmemiş toplumlara elbette çekici gelecektir
bu umut ithali. Başarı ya da mutluluğa giden böyle bir isteme şekli yok!
Doğal olarak bu şişirilmiş
kitapları okudukça duygudan duyguya yaprak misali savrulmuştur insanlar ve
özellikle iş hayatında pozitif olma adına bütün dişleri ortada dolaşan bir
kesim ortaya çıkmıştır. İnsanlar sırf pozitif görünmek için sürekli eğreti bir
gülüşle, herkese merhaba, günaydın deyip sosyal olmak ve iletişimde başarılı
görünmek için maskelerle dolaşır olmuş, gerçekte kim oldukları ve ne
hissettiklerini kendileri dahi unutmuşlardır. Oysaki iletişimde iyi
olmanın anlamı, ortada zıp zıp dolaşarak herkese laf atıp ve sürekli sırıtkan
bir yüzle dolaşan görüntüler olmadığını anlamak, biraz yol kat etmekle
mümkün olacaktır. Bence yakın bir zamanda birçok kavramın tanımı anlam
değiştirecektir.
Öte yandan, okuduğumuz kitaplarda
başarı hikayesi olarak gösterilen örnekler sadece, istisnalardan ibarettir.
Birinin girdiği iş yerine en alt kademeden girip sonrada kısa sürede oranın
sahibi ya da genel müdürü olması ya da herhangi birinin çok yoksulken dünyanın
en zengini olması örneği, doğru bile olsa, istisnalarla genelleme
yapılamayacağı açıktır. Çünkü çoğunluğu içeren bir örnek değildir.
Her insanın farklı yetenekleri
farklı donanımları ve kapasitesi vardır. Doğduğundan itibaren gen özeliklerinin
yansıra yetiştiği çevrenin ona yüklediği artı ve eksiler, aldığı eğitimin
ekledikleri, kendi hayatına ve dış hayata bakış acısı gibi faktörler
değişkendir ve O’nun yolun neresinde olduğunu belirler. O nedenle gelişim
sürecinde herkesten salt isteme ile aynı sonucu beklemek hayalcilikten öteye
geçmez.
Başarı mutluluğu direk etkiler
nedenle başarıyı iyi irdelemek lazım. Yeteneğin olmadığı bir konuda, bir
başarıya imza atabilmek için, aynı konuda yetenekli birine göre iki üç kat daha
fazla çalışmak gerekir. Yani başarının formülü ne tek başına çok çalışmaktır ne
tek başına şanstır ne para ne de yetenektir. ‘O yaptıysa bende yaparım’ diye
yola çıkmak cesaret işidir ve eşit yâda eşiğe yakın bir kabiliyet gerektirir.
Gerçekte hayal ettiğimiz ya da üzerinde çok çalıştığımız birçok şey her zaman ulaşılabilir değildir. O yüzden
mutluluğu bir şeyin sonucuna bağlamamakta fayda var.
Başarı için temel formül; kapasite
ve yeteneğin eğilimli olduğu alanı iyi belirleyip o alanda kendine yatırım
yapmaktır yaklaşık olarak. Diğer şeyleri bende bilmiyorum. Şansa ve kadere
inanların kendi kişisel yorumuna göre değişir.
Mutluluk konusuna gelince;
gerçekle doğru arasında bir yerlerde aramak gerekir izini. Önce bulunduğumuz
konumu kabul etmekle işe başlamak lazım. Kendini farklı yerde görüşte o yerde
değilsen, oraya gelene kadar mutlu olmayı ertelemiş sin demektir. Yanlış!
Doğruluğu, kişiye ait olanın
sonucudur oysaki mutluluk. Yani ‘sevmek ‘kişi için doğru bir eylemse, sevmenin
sonucu kişiye mutluluk getirir. Çünkü insan sadece kendi doğrusuna
inanır ve böyle mutlu olur.
Eğer mutluluk kişinin gerçeği ise,
başkalarıyla ortak olana inanır ve oluruna bırakarak yaşar gider. (Kaderci
insanlar böyle yapar.) Kaderci olmayan bir yaklaşıma göre
ise, mutluluk kişinin göreceli doğrusudur. Çünkü birinin doğrusu diğerinin
umurunda olmayabilir.
Herkes için doğru olan genel
gerçeklerdir. Ölüm gibi. Misal ölüm gerçektir ama birilerine adaletli yâda
doğru gelmeyebilir. Yâda tam tersi… Yani; benim hayatım, benim endişem, benim
doğrum; dünyanın öteki ucunda yaşayan biri için külliyen yalan olabilir. Başkalarının doğruları peşinden
koşmaktan vazgeçmediği sürece insanoğlu, kendi gerçeğinden daha doğrusu
mutluluğundan giderek uzaklaşır.
Mutluluğun göstergeleri de kişiye
göre değişkendir; kimine göre, mütevazı bir hayat sürmek, kimine göre dünyayı
dolaşmak, kimine göre kariyer yapmak kimine göre evinde oturup çocuklarının
gözünün içine bakmaktır. Kimine göre parasını savurup görkemli bir hayat
sürmek, kimine göre ise, ‘mış gibi’ yapmaktır.
Son olarak, mutluluğu olduğu kadar
mutsuzluğu da kabul etmek gerektiğine değinelim. Çünkü insan, iyi duygular
kadar kötü duyguları da içinde taşır. Bu kötü duyguları, pozitif düşünerek,
gülücükler saçarak, yürekten isteyerek ya da başka ne yöntem olursa olsun
hiçbir şekilde yok edemez. Sadece mutlu olmak için, eğer isterse, olumlu
olanları ön plana çıkarıp, olumsuzları olduğu yerde bırakabilme gücünü,
kullanabilir.
Yorumlar