Sahiplenme Hastalığı
Sıradan bir günde, evimin balkonunda
oturup sıradan sokakları seyrediyorum. Baktıkça, acele ve öfke kelimesi geliyor
aklıma. Bunca insan, neyin mücadelesini verip, neyin uğruna bu kadar hırsları
yaşıyor? Anlam vermeye, basit düşünmeye çalışıyorum.
Sadece dönüp kendimize bakmamız
yeterliyken; biri sokakta yan baktı diye ya da arabamızı solladı diye, bıçağı
saplamaya ne kadar da hazırız. Otobüs ya da bir evrak kuyruğunda, yerimizi
almaya çalışan birini yaka paça dövmeye, işini kaybetti diye görmezden gelmeye,
kırıtarak yürüdü diye fahişe demeye, sahnede kim varsa onun atına binmeye… ne
kadar da hazırız. En insan yanımızla huzur ve sükûnet içinde yaşamayı arzu
ederken, aynı insan yanımızla öfke kusuyoruz. Koca şehir, bütün sokaklar …öfke
kusuyor. Ve biz o sokaklarda, evlerde, her gün her yerde, birlikte yaşıyoruz.
Korkunç bir bencillik içinde, fikirleri dahi sahiplenip tekelleşerek…Birlikte
ama ayrı. Hakimiyetimiz altına aldığımız insan sayısı bize gücümüzü veriyor
sanki. Sonra dönüp birbirimizin yüzüne, öfke nedenleri arıyoruz gözlerimizde,
neredeyse şaşırıyoruz?
Elimizdekilerini koruyabilmek adına,
kişisel bencilliğimizin dibine vurup, elimizin uzandığı her şeyi kendimize çekerken,
belki de insanlıktan farklı bir türe everiliyoruz habersiz.
Bu nedenle, sahiplenme dediğimiz şey,
değer vermekten çıkıp, şahsa ait bir eşya haline dönüşüyor. Eşya ’nın kullanımı
ise, sahibine ait olduğuna göre, sahiplenilen bir insan bile olsa, hizmete
amade bir eşyadan öteye geçemiyoruz.
Sahiplenme, dünyada, her alandaki
şiddetin nedenlerinden biri, belki de asıl nedenidir: İnsanlık tarihindeki bitmeyen acılara
bir bakın? Hepsi sahiplenmeden kaynaklı değil midir? Yüzyıllar boyunca
insanlar, topraklarını, inançlarını, kadınlarını sahiplenmişler, bu uğurlarda
ölüm; şeref ve onurun adı olmuş, oluk oluk kanlar akmıştır.
Günümüzün modern dünyasında da durum pek
farklı değildir; İnsanlar, topraklar uğruna, inanç dedikleri, sevgisiz
saplantılar uğruna, bu kan akan olukları hala olduğu gibi korumaya devam
etmektedirler.
Her ne şekilde olursa olsun sahiplenme;
bireysel olunca şiddete, toplumsal olunca katliama zemin oluşturur.
Sahiplenmenin gücünü fark eden ve bu gücü eline alan taraf, ‘etken’ zayıf
olan taraf ise ‘edilgen’ konumundadır her zaman. Edilgen taraf, kişisel kimlik
geliştiremediği ve elini verip kolunu kaptırdığı için diğer tarafın baskın
olmasına istemeyerekte olsa katkıda bulunur bir başka deyişle.
Kişisel gelişim, insanı edilgenlikten
biraz daha yukarılara taşır. Ama asla, hükmetme konumunda olan ‘etken’ de
yapmaz.
Dikkat edilirse, şiddetin
başkahramanları, toplumun, kendilerine ait gördükleri için üzerilerinde hak iddia
edebildikleri zayıf halkalardır.
Örneğin, biri sokakta ağlayan ya da bir
şey isteyen kendi çocuğunun ağzına bir tane vurup susturabilir. Buna hakkı
olduğunu düşünür. Altında sahiplenme güdüsü vardır.
Ya da birkaç çocuk birleşip sokakta
ayağı kırık bir kediyi kovalar, taş atıp köşede sıkıştırırlar. Hakimiyet her
zaman güçsüze karşıdır. Altında sahiplenme duygusu vardır.
Genelde insan, bazen en yakınındakini
kırar döker, değersiz bir eşya gibi fırlatır atar. Eğer ‘sahipse O’nundur. O
halde istediğin her şeyi yapabilir(!) Bu her şeyi yapabilme hakkını, hastalıklı
bir ruh hali olan, sahiplenme arzusu besler.
Hep bu yüzden hayat, bazıları hatta bazı
türler için çekilmez hale gelir. Neden aramaya ise gerek yoktur. Birinin
sahiplenmesine, karşısındaki teslim olarak cevap vermiştir, hepsi bu.
Oysa bize sıfır yaklaşan insanlar bile,
kanımız canımız, aynı yastığa baş koyduklarımız bile olsa ait olma diye bir şey
yoktur.
E ne olacak peki? Sana ait
değerleri başkalarıyla mı paylaşacaksın? Eğer o şey, bir değerse gözünde, sana
ait değildir zaten. Değer kendi başına bir kavramdır. Sadece ortak paylaşımlar
için gönül bağı ile ya da farklı nedenlerle bir araya gelir. Önemli olan bakış
açısıdır. ‘Sen benimsin’ değil, ‘sen benim için değerlisin’ diyebilmektir
önemli olan.
Bize ait olan, sadece beynimizin içinde,
görmediğimiz düşüncelerimizin ve duygularımızın olduğu soyut alandır. Bedenimiz
bile bize ait değildir. Öyle olmasa, bir gün sadece ruhumuzu alıp çekip
gitmezdik…

Yorumlar