Kayıtlar

Nisan, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Duygusal Zeka -EQ

Resim
EQ kavramının son yıllarda oldukça önem kazanmasının haklı nedenleri vardır. Çünkü yaşadığımız hayatta artık çok zeki ya da genel geçer doğrulardan yana olmak işi yürütmüyor. Daha farklı bir deyişle, yaşadığımız şartları sürdürebilmek veya daha iyiye taşıyabilmek için gerek kişinin kendi gerekse karşısındakinin duygularını yönetme ve yönlendirme yetisine sahip olmak gerekiyor.  Duygusal zekâ;  ilişkilerimizde, kendimiz dahil çevremizdekilerini de anlama, sezinleme kapasitesine sahip olup aynı zamanda onları yönetme ve yönlendirme becerisidir.  Duygusal zekâ, birçok bilir kişiye göre, insanın yaradılışında var olabileceği gibi çocukluktan itibaren gelişebilen bir özelliktir. Gerek çevrenin gerekse anne babanın eklentileriyle, öğrenilerek artar.  Duygusal zekâsı yüksek olan insanlar hayal gücü daha geniş, sanata daha yatkındırlar. Bu zekaya sahip olan çocuklar mesela, kelimelerden ziyade resimlerle kendilerini daha çok ifade ederler.  G...

Gündelik Hayata Dair…

Resim
Gündelik hayatta, uzak durulması gereken, ağzımızın tadını bozan şeyler vardır; Bunların en yaygını  dedikodu  dur. Çok yakın ve samimi olmadığımız ortamlarda, birinin hakkında konuşma ya da buna izin verme cesaretidir dedikodu. Hızlı yayılıp geç unutulur, etkisi yıkıcıdır.  İş, aile, çevre, komşularımız ve veya sokaktaki sıradan insanlarla bile muhabbet ettiğimizde fark etmeden lafın içine çekildiğimiz durumlar, az değildir. Bir süre sonra ise, biz söylemişiz gibi, gelir üzerimize yapışıverir kelimeler. Artarak çoğalmıştır üstelik! Öylece kalakalırız. “Ben tam olarak böyle dememiştim, falan filan” diye çırpın sakta ortamın bir parçasıyızdır artık.  Belki gerçekten demedik ama, kimin umurunda? Diyen kişiyle birlikteydik. Onu dinledik ve belki o an teselli etmek için başımızı salladık. Sırtını sıvazladık. Çünkü kötü görünüyordu ve buna çok ihtiyacı vardı. Hepsi bu!  Burada dikkat edilmesi gereken “ben asla dedikodu yapmam “demek yer...

Mutluluğun Formülü

Resim
Baştan söyleyeyim böyle bir formül ya da sır yok! Şöyle yaparsan ya da böyle yaparsan mutlu olursun diye bir tanım yok!  Kişisel gelişim kitaplarının birçoğu mutluluğa giden yolları madde madde anlatır ve bunun adeta formülünü çıkarıp önümüze koyar. Gelişim süreci, farkındalık, yaşam kalitesi gibi kavramların hayatımıza girişinin yaklaşık on yıl öncesine tekabül ettiğini düşünürsek, özellikle ilk zamanlar olmak üzere, yanlış bir algının oluştuğu ve hala o algının birçok kişide devam ettiğini söyleyebiliriz.  Bunun nedeni ya da sorumlusu; her yeni şeyi, düşünmeden yanlış anlamaya eğilim ve bir çıkış yolu arayışının olması ve çoğunlukla da yazan kişilerin, sektör haline gelen bu konudan pay kapma adına belki de şişirilmiş ifadeleridir. Sanki istediğin ne olursa ve ne kadar büyük olursa olsun; (mevki, para, ev…)  Yeter ki derinden iste, bir zaman sonra o evrene mesaj olarak gideceği için, sonrasında onu elde edeceğin vaadidir. Başarıyı pekte tecrübe e...

Geçmişi Geçmişte Bırakamadık…

Resim
Bizim zamanımızda’ diye başlayan ve sonu ‘ah ah ‘larla biten, onca cümle duyarız günlük hayatımızda; eskiden dostluklar şöyleydi, ilişkiler böyleydi şeklinde... Özellikle yaşlı insanların, aynı hikayeleri, hatta acıları bile neredeyse hasretle anlattıklarına şahit oluruz. Peki nedendir bu eskiye özlem?  Geçmişte yaşanan bir acıyı ya da sıkıntılı günleri, zevk duyarcasına sürekli hatırlamak ve canlı tutmak nedendir?  Şüphesiz eskinin güzelliklerinin yanı sıra, geçmişte ısrar etmek, yeniye karşı çekingen ve ön yargılı  olmakla ilişkilidir. Değişime kapalı olan akıl, hep eskide oyalanır ve yeniye adapte olamaz. Her şeyi  “Zamane” diye nitelendirip dışlarız bu yüzden.  Kuşak çatışması denilen bu reddedişin yüzde altmışı bakış açısı ile alakalıdır birazda. Çünkü aslında herkes, kendinde olmayan fakat arzu ettiği şeye, şiddetle karşı çıkar. İçinde kalanı, bir başkasında görmekten duyduğu eksikliği, eleştirerek belki de dile get...

Erteleme Hastalığı

Resim
İlk çıkan cep telefonu modellerinden, birini kullanan var mı günümüzde? Ya da bundan yıllar sonra çıkacak olanları kullanabilme imkânımız?  Yok evet. Düşünmek bile mantık dışı, çünkü geçerli olan bugün ki modellerdir.  Fikirlerde öyle; dündeki fikirlerde kalıp, gelecektekilerini şimdiden kestiremeyiz. Geçerli olanlar; ertelenmemiş ya da hayali olmayan olanlardır. Yani bugünküler...  Bunun yanı sıra , erteleme denge gerektirir. Her şeyi aynı anda yapamayız elbette. Hayatımızdaki önceliklerimizi düşündüğümüzde birçok şey, otomatik olarak arka plana geçer. Bunun adı ise, erteleme değil, sıralamadır.  Erteleme; zamanı gelmiş bir fikrin yok edilmesidir.  Kaybedilmiş bir fırsattır. Kaçma durumuna uydurulmuş bir kılıftır.  Bugünün işini yarına bırakmak gibi, bulaşıcı ve yaygın bir alışkanlığa tutulmuş isek; olası fırsatların bile asla yerinde beklemediğini ve tekrar zor geleceğini bilip bunu kabul etmek demektir.  Erteleme iş hayat...

Sahiplenme Hastalığı

Resim
Sıradan bir günde, evimin balkonunda oturup sıradan sokakları seyrediyorum. Baktıkça, acele ve öfke kelimesi geliyor aklıma. Bunca insan, neyin mücadelesini verip, neyin uğruna bu kadar hırsları yaşıyor? Anlam vermeye, basit düşünmeye çalışıyorum.  Sadece dönüp kendimize bakmamız yeterliyken; biri sokakta yan baktı diye ya da arabamızı solladı diye, bıçağı saplamaya ne kadar da hazırız. Otobüs ya da bir evrak kuyruğunda, yerimizi almaya çalışan birini yaka paça dövmeye, işini kaybetti diye görmezden gelmeye, kırıtarak yürüdü diye fahişe demeye, sahnede kim varsa onun atına binmeye… ne kadar da hazırız. En insan yanımızla huzur ve sükûnet içinde yaşamayı arzu ederken, aynı insan yanımızla öfke kusuyoruz. Koca şehir, bütün sokaklar …öfke kusuyor. Ve biz o sokaklarda, evlerde, her gün her yerde, birlikte yaşıyoruz.  Korkunç bir bencillik içinde, fikirleri dahi sahiplenip tekelleşerek…Birlikte ama ayrı. Hakimiyetimiz altına aldığımız insan sayısı bize gücümüzü veri...

Kişisel Gelişim

Resim
Kişisel gelişim, en genel tabiriyle; insanın kendini geliştirme sürecidir. Bu süreç, bizi sürekli bir adım öteye taşıyan, yaşam kalitemizin artması ile doğru orantılı olan ve kendimizi bildiğimiz andan itibaren başlayıp, ömür sonuna kadar devam edecek olan yaşam süresini kapsar.  Bu sürece öncülük eden ve kişisel farkındalığı artıran kişiye ise ‘koç’ denir. (Kelimenin köküne bakıldığında, bir yerden bir yere taşıma anlamını içerir.)  Kişisel gelişim; bireyin kendi gelişim yolcuğu olduğu için temelde, “Sen değişirsen, dünya değişir” anlayışı ile açıklanabilir. Bireysel bir yolculuk olmasına rağmen çok yönlülüğe dayanır; sayısız dalları olan bir ağaç gibi, her dalı insanın gövdeye kattığı artı bir değer ile ifade edilebilir. Dallar gövdeden güç alarak büyür ve etrafa yayılır. O güç insanın aslında kendisinde var olan ve fark edilmeyi bekleyen potansiyelidir.  Kişisel gelişim bir ihtiyaç mıdır?  Yaşamak sadece nefes almaktan ibaret değilse eğer, evet...

Okul Bitti, Kurtlar Sofrasına Adım Atma Zamanı-1

Resim
Birinci adım; okul bitti iş arıyoruz;   En büyük yalanı okulu bitirince öğrendik. Yetmedi yaşadık. Oysa böyle bilmiyorduk? Hani duymuşlukta iş hayatının zorluklarını, ama bu kadar kurtlar sofrası olduğunu öğrenmek için yaşamak gerekiyormuş. Derslerden de az sıkılmadık; ofladık pufladık, parasızlıktan belki düzensizlikten, ders için sabahlamaktan, ailemizden uzak olmaktan ..bir çok nedenden ötürü erken bitsin istedik okul. Ve bitti. Oysa nasıl da güzeldi hayallerimiz?  Sınavı kazanıp kendimizi üniversiteye attık mı tamamdı? Sahi öyle değil miydi?  Ya bitirince ne sanmıştık? Bilmem kaç yıl okuduk diye, bitirince altın tepsiyle seçenekler mi sunulacaktı bize? Off, bu kadar çok insanda nereden çıktı? Hepsi bizim gibi? Eee tıp gibi direk mesleğe atılmayı gerektiren birkaç bölümün dışında okuduysak kalakaldık öylece… Şimdi ne olacak? Millete de laf lazım. -Okul bitti mi? -Bitti -Ne çıktın? Kem küm… Gel de anlat komşu Hatice Abla’ya, Uluslararası i...

Okul Bitti, Kurtlar Sofrasına Adım Atma Zamanı-2

Resim
Evet, ikinci adım işe gird ik;  Bildiğin her şeyi unutmak en doğrusudur. Çünkü burada kapitalizm canavarının yüzünü sevimli bir bebek gibi göreceksin. Dişler ortada gülerek dolaşacaksın öncelikle, İki dirhem bir çekirdek herkesle konuşacak sıcakkanlı ve alakadar gözükeceksin. “İyide beni zerre kadar ilgilendirmeyen bir insana ben niye yanaşayım. İşimi yapar çıkarım.” diyorsun. Yok öyle… Tabiri caizse, racon ne ise o. Yoksa işini yapmaya kalmaz çıkarılırsın. Ayrıca iltifatlar bul kendine, her gün aynısı olmasın. Bir üstün hatta onunda üstü için bu sözlere ihtiyacın olacak. O üst için onun askeriymiş gibi davran ki sadakatinden şüphe duymasınlar. Ne derse yap, koşuştur, haklarını koru, avukatlığını üstlen, sabah kahvesini yap, diğerlerinden üstü kapalı laf taşı, gerekirse gözyaşı dök ki nasıl çırpındığına inansın. Gelen koli ya da çiçeğini git al masasına getir. Yanına bir şey sormaya gittiğinde seni dakikalarca bekletmesine göz yum. Şahsi telefonunu kapatıp sana “ne var...

Tercihler ve Fırsat Maliyeti

Resim
Hayatımızın hangi aşamasında olursa olsun, bize ekonomik özgürlüğümüzü kazandıran uğraş bizi mutlu etmiyorsa, kazandığımız para ile bize sağladığı hareket alanımız ters orantılı olarak işler. Olmak istediğimiz yer, bulunduğumuz noktadan çok uzaktır. Eğer böyle ise ki çoğunlukla böyledir, yapmış olduğumuz tercihlerde, hedef ve hayal arasında yanlış olanı seçmişizdir. Diyelim ki, daha ulaşılabilir olan bir hedef belirledik kendimize; uğraşıyoruz, istiyoruz ama ikna olamıyoruz. Dahası,’ istediğimiz’ olamıyoruz. Belki de hedef tercihimizde bir yanlışlık var.  Ya yerinde ve zamanında değil ya da yatkınlığımız o yönde değildir. Belki bir özenti, etkileniş ya da bir trend üzerine yapmışızdır tercihimizi. Çünkü, eğer bir şeyden vazgeçersek, yerine ne koyacağımız ya da koyduğumuz şeyin bizi şu anki durumumuzdan aşağıda mı yukarıda mı tutacağını kestiremiyoruz ve desteğe ihtiyacımız var. Üstelik sonradan, ‘keşke’ dediğimiz pişmanlıklar yaşamamak ve eleştiriler karşısında duruş...